17 Ağustos 2012 Cuma

Noam Chomsky Haklı Olabilir

"Bir maddeyi kullanmak suç olarak kabul edilmemelidir, çünkü henüz bir kurbanı yoktur. Eğer ölümcül maddelerin dağıtımından bahsetmek istiyorsanız, evet, bu tartışılması gereken bir konu, ama biraz ciddi olalım. Tütün bu konuda rakip tanımıyor. Alkol ikinci sırada. Ağır uyuşturucular oldukça alt sıralarda yer alıyor. Dahası kişi için çok zararlı olmasına rağmen, uyuşturucu kullanımının oldukça zayıf bir toplumsal etkisi var. Ağır uyuşturucularla ilgili suçlar çoğunlukla maddelerin yasaklanmasının bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Eğer ilkeniz ölümcül maddelerin topluma dağıtılmasını engellemekse, ilk peşine düşmeniz gereken tütündür, bir sonraki de alkoldür, listenin alt sıralarında kokaine ulaşırsınız ve neredeyse görülemeyecek kadar aşağılarda da esrara varırsınız. 




Soru: kokain kullanan biri daha fazla mı şiddete yatkındır?

Hayır, yüksek suç oranı kokain almaktan ve satmaktan kaynaklanıyor, fakat bu yasadışı olmasıyla ilgili bir durum. Bunun sebebi suç kapsamına alınmış olması, maddenin etkileri değil. Bu konuyla ilgili iyi araştırmalar var. Tütünün şiddet yarattığı söylenemez, ama alkol kesinlikle yaratıyor. Alkol nedeniyle gerçekleşen ölümler, ağır uyuşturucular nedeniyle gerçekleşen ölümlerin çok ötesinde, ve eğer ayırt ederseniz, ağır uyuşturucular konusunda ölümler yasadışı olmalarının bir sonucu. Evet, uyuşturucu çeteleri ve torbacılar bölgeler için çatışıyorlar, ve tabi ki bazı ölümler yaşanıyor. Al Capone'un Chicago'yu yönetmesi gibi bir şey. Ama bu yasadışılığın bir sonucu, uyuşturucunun değil. Uyuşturucular daha çok insanları pasifleştirmeye yöneliktir. Diğer yandan alkol insanları saldırganlaştırıyor. Suçluluk edebiyatı üzerine kapsamlı araştırmalar var, sonuçlarına bir göz atabilirsiniz. 

Temel sonuç, tütün diğer her şeyden daha fazla ölüme neden oluyor, en ön sırada yer alıyor. Dahası sadece kullananları değil, herkesi etkiliyor. Sadece pasif sigara içiciliğinden kaynaklanan ölümler bile uyuşturuculardan kaynaklanan ölümlere oranla çok daha fazla. Daha da önemlisi gelecek nesle de nüfuz ediyor. Alkol en büyük ikinci katil, ve sadece kullanıcılarını öldüren bir katil değil, şiddetle olan ilişkisi nedeniyle diğer insanların da ölümüne neden oluyor. Sırada uyuşturucular var, seyrek olarak diğer insanlar için zararlı olurlar ve genelde zararı kullanana dokunur. Sonunda esrara ulaşıyoruz, son baktığımda bu ülkede 60 milyon kullanıcı olduğunu görmüştüm, ve bilinen tek bir aşırı doz vakası yok. Tabi ki, sizin için iyi bir şey değil, şüphesiz, ama risk aşağı yukarı kahve seviyesinde.Ve işin aslı, şunun farkına varın, esrarı yasaklamak için hiçbir zaman tıbbi bir gerekçe varolmadı. Eğer ilgili iseniz, bununla ilgili tarihi inceledim, anlatmamı ister misiniz bilmem, ama oldukça ilginç bir tarihi var. Çok kaba olarak, maddeler tehlikeli sınıflarla ilişkili oldukları için yasadışı ilan edildiler, bilirsiniz fakir insanlar, çalışan insanlar. Mesela İngiltere'de 19. yüzyılda bir dönem cin yasaklandı, ama viski yasaklanmadı, çünkü cin genelde yoksul insanlar tarafından tüketilirdi. Bu crack veya toz için verilen cezalara benziyor.

ABD'de alkol yasağı'nın (Prohibition) ilk yıllarında hedeflerden biri göçmen işçilerdi, New York‘un saloon barlarının müdavimleri, bu adamların ensesine binmek gerekiyordu. Yukarı New York'ta yaşayan zenginler ne olursa olsun içeceklerdi, bilirsiniz, işten çıkıp eve geldiklerinde içmek isterler. Peki ya esrar? Esrar (marijuana) Meksikalılarla beraber geldi ve ilk esrar yasakları Güneydoğu'daki eyaletlerde başladı. New Mexico, ardından Utah ve diğerleri, bu yasaklar özellikle Meksikalıları hedef alıyordu. Esrar, alkol yasağı'nın bitmesinden kısa bir süre sonrasına kadar yasadışı değildi. Alkol yasağı sona erdiğinde dev bir narkotik büromuz vardı ve bir işe yaramaları gerekiyordu. Ve birden esrarın size bütün kötü şeyleri yapacağını keşfettiler. Bu konudaki Senato kayıtları gerçekten şaşırtıcı. Amerikan Tıp Kurumundan bir temsilci var ve ellerinde bu yönde hiçbir tıbbi delil olmadığını söylüyor. Susturuldu, itham edildi, bilirsiniz, ondan bir şekilde kurtuldular. Sonra başka birini buldular, kelimenin tam anlamıyla böyle oldu, Temple Üniversitesinde ders veren ve marijuana ile köpekler üzerinde araştırmalar yapan bir farmakolog buldular. Tutanaklar çok eğlenceli, kesinlikle okumalısınız. Bu adamı getiriyorlar ve o da köpeklere marijuana verdiğinde köpeklerin çıldırdığını söylüyor, düşünün işte, akla gelebilecek her şeyi yapıyorlardı. Ve sonra, bir Senatör veya öyle biri, bu adama bir soru soruyor, bunu hafızamdan anlatıyorum bu yüzden biraz eksik olabilir ama aşağı yukarı böyle bir şey, 1930'larda geçiyor. Esrarı hiç insanlar üzerinde denedin mi diye soruyor. O da evet, kendi üzerimde denedim diyor. Peki, ne oldu diye sorulunca da, bir akbaba oldum ve odanın içinde uçtum diyor. Ve tabi “aman tanrım, bu berbat bir şey, insanları delirtiyor.” diyorlar hep bir ağızdan. Ve Kongre esrarın insanları delirttiğini açıklıyor. Ama sonra bir şey oldu. Savunma avukatları buradan bir fikir yürüttüler; tamam biz bunu bir cinnet savunması olarak kullanabiliriz. Böylece bir adam 3 polisi öldürdüğünde, avukatı olayın öncesinde marijuana aldığını ve cinnet geçirdiğini, bu yüzden de müvekkiline bir şey yapamayacaklarını söylüyordu ve insanlar marijuana kullandıkları iddiası ile polis öldürmek gibi suçlardan alacakları cezalardan kurtulabiliyordu. İşte bu yüzden aniden esrarın insanları delirtmediğini keşfettiler. Kongre, “pardon, esrar sizi delirtmez, çünkü bu mevzudan kurtulmak istiyoruz” kararına vardı. Bir sonraki fikir, esrarın bir geçiş uyuşturucusu olmasıydı, onu kullanırsınız sonra başka bir maddeye geçersiniz. Bu yönde hiçbir kanıt yoktu, ama buna karar verdiler. Sonra 50'lerin başında başka bir şey oldu. Marijuana, Amerikan halkını zehirlemek ve yok etmek için Kızıl Çinliler tarafından ABD'ye getiriliyordu. İşte bu yüzden esrarı durdurmalıydık. Ve bu minvalde devam etti. Aslında, dediğim gibi, marijuana kullanımının zirvesi 70'lerdeydi, ama onlar zengin çocuklardı, bu nedenle hapse atılamazlardı. Sonraları ciddi şekilde suç kapsamına alındı, biliyorsunuz, yoksul insanlar söz konusu olduğunda bu yüzden hapse gönderebiliyorlar. Kabaca tarih böyle. Detaylı tarih bir hayli ilginç."



1 Ağustos 2012 Çarşamba

Ruhkurutan


Hiç düşündünüz mü, ne çok musibet var hayatımızda ruhumuzu kurutan, ki çoğu iğrenç birer rutindir bunların, sıkışmasıdır aklın ve yüreğin biraz da, ana akım ömürlerin arasında… Her saatten biraz eksiltir aslında, yapmak zorunda kaldığınız herşeyde, bulunmaya katlandığımız her yerde rengimizden bir şeyleri alır, götürür…
Onu okulun duvarlarında görürsünüz, yüzünde hocalarının, nemrut sıra beklemelerinde, şımarık masa önlerine varmaya çalıştığınız… Üniformanız var ya da yok ne farkeder, koşturulmaktır acımasız olan, nedensizce, yolu bitmek bilmeyen toplu taşıma araçlarında… Bir dost yüzü sorunca ‘ Ne istiyorsun?’ diye apışıp kalmaktır kaçamak çay bahçesi limanlarında… En basiti, unutmaktır belki de sevdiğini, ya da bir zamanlar bir şeyleri sevmiş olduğunu…
Mücadelesi çok boş gelir bir ‘birey’in, ruh kurutucuları her yerdedir, yediğiniz yemeğe, içtiğiniz suya, uyuduğunuz uykuya karışmışlardır adeta. Aylarca dönmekte ısrar eden bir reklam, kötü oynamakta ısrar eden bir takım, ya da haberlerde duymak ‘siyasete leke düşüren’ açıklamaları, ve hiç altta kalır yanı olmayan cevaplarını. Yazık, bilmiyorlar ki travmaları bir ömür sürecek, bu ülkenin hafta sonları kafasını dinleyemeyen dersane çocukları…
Gün geçer… Günler çok çabuk geçer, aylar, yıllar çok çabuk geçsin diye, işte böyle işler ruhumuzun kurutma makinesi, bütün resmi geçit törenlerinde. Uykusuz bir askerin nöbetindedir ruhkurutan, bedenine saplanan kör merminin izinde…Çayını demleyip ailecek şehit cenazesi izlemektir, etkisiz hale getirip teröristleri…Haykırın isterseniz, takvimlere taş koyun, çalın felekten geceleri, nafile… Gün geçer, ulaşmak için sıradan bir cenaze törenine…
Sadece onun soğuk çelikten yeleğine işlemiyormuş gibi ölüm, inatla karışır damarlarımıza. Kavgamıza da kefildir, barışımıza da. En büyük marifetidir yitirdiklerimizden sonra sırtımızı sıvazlamak, tesellisi zehirdir, ilhamı yalnızlık…Ve nasıl yapar da düşman eder size kendinizi, elinizden usulca alırken masumiyetinizi…
Unutun bence kitaplarınızı, kalemlerinizi kırın, intihar notları internete düşünce nasıl kaçarsa ağzınızın tadı, sigaranın damağı kuruttuğu gibi kaçmıştır gölgeniz suretinizden. Dizüstü çöküp bilgisayarın başına sosyal payınızı alırken hayattan, bir çamaşır ipinde cansız sallanıyor olabilir çünkü nazenin gençliğiniz…
Merak bu ya işte, bakalım nasıl geçecek bu susuzluğumuz, latte’yle frappuccino’yla olacak iş mi, ben bütün kaldırım tozlarını yuttum bu şehrin, giderken uyku düşmanı sınavlara… Her gün yeni bir gün ve her gün aynı bir gün, değil iki, iki bin günü aynı olanın hangi maaş ödeyebilir faturasını?
Öyle bir şeydir işte ruhkurutan, bir gün ayılıp sarhoşluğunuzdan, cüzdanınızı arar gibi yoklarsınız benliğinizin ceplerini ve geriye kalan ahireti olmayan bir sıkıntıdır yalnızca. Sertifika, diploma, banka dekontu ve dört vesikalıkla başvuramazsınız hiçbir makama ruhunuzun ikametgahını almadan, ıslatmadığınız her gün için yanağınızı rahmet damlalarıyla, Somali’ye inat yenen her gevrek mısır cipsi gibi kupkurudur artık içiniz…
Ve belki de en kötüsü; Kitap da size küsmüştür artık…

(İlk olarak 13 Ekim 2011 tarihinde kitapgurusu.com'da yayınlanmıştır...)